En Uzun Asrın Hikâyesi 1Yeni Türk Edebiyatına Teorik Bir Yaklaşım, Akçağ Yayınları, Ankara-2005, 306 s.
Murat PARLAKPINAR Arş. Gör., Muş Alparslan Ü. Fen-Ed. Fak. Türk Dili ve Böl. [email protected] Teorik çalışmaların bir bilim ya da sanat dalı için önemi yadsınamaz bir gerçektir. Ülkemizde birçok alanda olduğu gibi edebiyat alanında da teorik çalışmalar ne yazık ki istenilen düzeye ulaşamamıştır. Türk edebiyatını bir bütün olarak ele alan ya da Türk edebiyatının Halk Edebiyatı, Eski Edebiyat ve Yeni Edebiyat bölümlerini ilgilendiren teorik çalışmaların sayısı oldukça azdır. Bu yazıda bu az sayıdaki çalışmalardan biri olan Mehmet Önal’ın En Uzun Asrın Hikâyesi I Yeni Türk Edebiyatına Teorik Bir Yaklaşım adlı kitabı tanıtılacaktır. Kitap, “Sözbaşı” ve “Faydalanılan Kaynaklar” kısımları dışında beş bölümden meydana gelmektedir. I. Bölüm: “Edebiyat Kavramı”, II. Bölüm: “Edebiyat Sanatı”, III. Bölüm: “Edebiyat Bilimi”, IV. Bölüm: “Yeni Türk Edebiyatında Metot”, V. Bölüm: “Edebiyatın Yeni Ufukları” başlıklarını taşımaktadır. Yazar, “Sözbaşı” kısmında kitaba En Uzun Asrın Hikâyesi adını vermesinin nedenini açıklar. Ayrıca bu çalışmanın amaç ve kapsamı, hedef kitlesi, sınırları ve çalışmasını meydana getirirken kullandığı yöntemler hakkında bilgi vermektedir. Yazar için kitabın isminin belirlenmesinde İlber Ortaylı’nın İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı adlı kitabı ilham kaynağı olmuştur. En Uzun Asrın Hikâyesi XVIII. asrın sonundan bugüne doğru gelişen edebiyatımızı konu alır. Yazarın ifadesiyle “onun ana kahramanları münevverlerimiz ve onların eserlerinde vücut bulan kavramlardır” (s.1). [Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 7/1 Winter 2012, p.2189-2195, TURKEY] [Yazının tamamı için.]
|
Kafdağına Kar YağıyorPROF. DR.
NURULLAH ÇETİN Dört bölümlük “Yağmur” hikâyesinde Ressam Oğuz’un hayat anlayışı, yaşantı biçimleri, düşleri, hayalleri, yaptığı, yapmak istediği tablolarla özdeşleştiriliyor. Oğuz’un sanatçı kişiliğinin değişik boyutları sergilenirken aynı zamanda hayatı etrafında örülen olaylar da sanatıyla paralel bir biçimde gidiyor. Hikâye başlıca iki esas tema üzerine kurgulanmış: Yabancılaşma ve nesil çatışması. Gerçek hayat sahneleri ve düşlenen hayatlar, resim tabloları biçiminde alegorik olarak verilmeye çalışıyor. Hikâyenin en güzel bölümü “Sıçrayan Kıvılcım” başlıklı metin. Kişinin içinden çıktığı yerli, tabii, sosyal ve kültürel ortama modernizmin şekillendiriciliği ve yönlendiriciliği sonucu yabancılaşması olgusu çok çarpıcı bir şekilde sunuluyor: “Yazı ile uğraşmak eski kelâmı; resim ile uğraşmak eski renkleri unutturur. Dilini değil kendi derisinin rengini bile unutmuş!... O, beyaz adam hikâyeleri düşünen bir eski kızılderilidir.” (s.18) Yabancılaşma olgusu İngiltere’ye okumaya giden Kızılderilinin saçlarını kestiği için kabilesine; Oğuz’un da ailesinin geleneksel değer yargılarına aykırı olarak saçlarını uzattığı için toplumuna yabancılaşmalarıdır. Hikâyenin çarpıcı bir izleği de nesil çatışmasıdır. Ressam Oğuz, anne-babasına karşı sanatçılığın ve gençliğin bir gereği olarak bağımsız ve özgür karar verip tavır geliştirme mücadelesi verir. Ebeveyni geleneksel toplum değerlerinin ve genel kabullerin temsilcisidir. Anne-baba, oğullarının düzgün, sıradan (toplum sırasından) biri olarak yetişmesini isterler. Oğulları doktor olsun, iyi para kazansın, düzenli ve itibarlı bir hayatı olsun isterler. Oğuz ise kendi semasında uçan özgür kuşlar gibi bağımsız olmayı, istediğini yapabilmeyi arzular. [Yazının tamamı için.]
|
Edebiyat SanatıEdebiyat Teorisi, Belâgat ve Retorik, Edebiyat ve İletişim, 2012, Kurgan Edebiyat, Ankara, 531 s., ISBN:978-975-267-670-1
Harun Ceylan Arş. Gör., Gazi Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, [email protected] İnsanoğlunun temel varlık şartlarından kabul edilen sanatın en önemli şubelerinden biri, şüphesiz ki edebiyattır. İnsanoğlu, daima duygularını, hayallerini ve düşüncelerini etkili bir biçimde ortaya koymak, her alanda olduğu gibi kendini ifadede de güzelliği yakalamak peşinde olmuştur. Bu anlamda, her medeniyetin kendine has bir edebiyat anlayışı olmuş, medeniyetlerin birbirleriyle olan münasebetleri onucunda edebî ifade tarzlarında zengin terkiplere ulaşılmıştır. Türkler de, geniş bir coğrafyanın hâkimi olmaları neticesinde Fars ve Arap medeniyetleri başta olmak üzere etkileşimde bulundukları milletlerin edebiyatlarından faydalanarak millî unsurlarla bezedikleri zengin bir edebiyatlar manzumesi ortaya koymuşlardır. Gelenekle birlikte tarihî sürecin yeni anlayışları ile harmanlanarak gelen edebiyatımız, 19. yy.’ın ikinci yarısından itibaren farklı bir mecraya doğru kaymış, Batı edebiyatının tesiri altına girmiştir. Bu tesirin gölgesi altında yetişen aydınlarımız, edebiyatın yeniden inşası adına farklı teklifler sunmuşlardır. Kimileri İslamî tesir altında gelişen edebiyatı reddederek İslam öncesi edebiyatın taklit edilmesi gerektiğini, kimileri Batı’nın Rönesans’ını örnek alarak bizim de Yunan edebiyatına benzer bir edebiyat oluşturmamız gerektiğini, kimileri Batı’nın klasik değil modern anlayışını benimsemek gerektiğini öne sürmüş, kimileri de gelenekle modernizmi uzlaştırmak gerektiği üzerinde durmuştur. Günümüze kadar Batı’dan gelen felsefî ve sosyal fikirlerin yansımasının bir sonucu olarak edebî eserlerde yeni yeni kelimeler, kavramlar, terimler, anlatım şekilleri ve çağrışımlar belirmeye başlamıştır. Hâliyle bu durum, 20. yy.’ın ilk çeyreğinden itibaren modern anlamda bilimsel bir hüviyet kazanmaya doğru ilerleyen edebiyat ilmiyle uğraşan araştırmacıları ve akademisyenleri zorlamıştır ve zorlamaktadır......... [Yazının tamamı için.] |
Çemberimde Gül Oya Mehmet Önal’ın Çemberimde Gül Oya Adlı Hikâye Kitabında Sosyal Hayatın Yansımaları
Ceyhun ŞAHİN “Herkes gibi yaşarken, başkasına, özel olarak anlatılabilecek bir hikâyem yoktu.” Mehmet Önal, 1979’dan beri Divan, Töre, Milli Eğitim, Nilüfer, Türk Kültürü, İlk Yaz, Bilig, Yedi İklim, Türk Yurdu, Son Duvar, Irmak, Edebiyat Güncesi ve Türk Edebiyatı gibi dergilerde kültür, edebiyat ve sanat ile ilgili yazılar yayınlayan Mehmet Önal, bilim ve sanat adamlığı sıfatlarını bir arada taşıyan bir şahsiyettir. Edebiyat bilimi ve teorisi ile ilgili bilimsel eserler yazan Mehmet Önal, aynı zamanda Şeffaf Kanatlı Zaman(1994), Ömrün Özeti Bir Gün(1996), Efsâne(1999) ve Kırlangıçlar Ülkesi(2008) isimleriyle dört roman, Çemberimde Gül Oya(1998) ve Kafdağı’na Kar Yağıyor(2000) adlı iki hikâye kitabı kaleme almıştır. Hayatı ve varlığı, her yönüyle mecazların bir toplamı olarak algılayan Mehmet Önal’ın sanat anlayışının temelini, mecazın perdeleri arkasındaki hakikate ulaşma isteği oluşturmaktadır. “En büyük mecaz kâinattır. Hakikatin peşinde döner durur.”(Önal, 2005: 9) cümleleriyle bu anlayışını özetleyen Mehmet Önal, sanatı sembol olanın içinde yeni bir sembol olarak görmektedir. Kendisiyle yapılan bir mülakatta bu konuda şu düşünceleri belirtmiştir: “ Varlık bir mecaz bence… Onu anlatalım. Bu mecazın hakikati nedir? İşte yola çıkış bu. Dolayısıyla sanat sembol içinde bir sembol gibi parlıyor.” .................................. [Şahin, Ceyhun, “Mehmet Önal’ın Çemberimde Gül Oya Adlı Hikâye Kitabında Sosyal Hayatın Yansımaları”, Türk Öykücülüğü İncelemeleri-I, Editör: Ömer Solak, Tablet Yay., Konya, 2009, s.165-177] [Yazının tamamı için.]
|